Bu
benim aylar sonra ilk yazım olsun, çok uzun olmasın, gitmek, gidebilmek üzerine
bir yazı olsun, bir yol hikayesi, bir başlangıç hikayesi olsun, kısa bir
merhaba olsun…
Her
insan gitmek ister en azından hayatında bir kez. Bazan bir yere gitmek ister
insan, bazan bir yerden. Bazan da
kendinden.
Bazan
hayata kısa bir ara verip, bir nefes almak, bazan sadece yeniden başlamak ister. En zoru nedir bir insan için? Karar
vermek mi? Gidebilmek mi? Galiba benim
için işin en kolay yanı, başı ile sonuydu…
Dilediğimi
yapabilecek kadar özgür olduğumu sandığım kendime ait bir işim, kendime ait bir
düzenim, başarılı giden bir kariyerim vardı ama bir şeyleri değiştirmek, gitmek
istedim. Başka bir yerde, başka bir
şekilde, hani aslında çok basit. İşinden istifa eden birinin masasının
üzerindeki eşyaları şöyle bir koliye sürükleyip çıkıp gitmesi, bir memurun
tayinini alıp başka bir şehire gitmesi, yeni iş bulmuş
birinin pazartesi işe başlaması gibi. O
an fark ettim, kendi yarattığım bir hapishanenin sanki en derin hücresinde
voltalar atıp durduğumu. O güne kadar dökülmüş en sağlam zincirlerle üstelik
kendi yarattığım bu hayata artık vazgeçemeyecek kadar kilitli olduğumu. İstemenin, karar vermenin
işin en kolay yanı olduğunu.
Bazısı 2002’den beri devam eden, 12 yıl boyunca bitmeye bitmeye, üstüne eklene eklene birikmiş dünya kadar dava dosyam , o davaların neden bir türlü bitmediğini
anlatmak zorunda olduğum bir çok müvekkilim, sorumluluklarım ve en önemlisi hayatını kendimle birlikte
değiştireceğim başka insanlar vardı.
Yıllardan
2012’ydi bir karar verdim ve nihayet gittim 2014’ün tam 6 ocağıydı… Sadece istedim. Bildiğim tek
şey gittiğim, yolda olduğum…
Tam
93 gün oldu. 12 saat de aynı günü fazladan yaşamışlığım var. Şimdi dünyanın bir
ucunda havayolu şirketleri tarafından net bir şekilde tartılmış 20 kiloluk sırt
çantamla üstelik Chanel rujumdan bile vazgeçmeden yaşıyorum. İhtiyacım olmayan bir çok şeyi de dağıttıktan
sonra biliyorum ki, daha da hafifleyeceğim.
Evimi
sattım, eşyalarımın çoğunu dağıttım, ofisimi devir ettim, yerine getirmem gereken
tüm sorumluluklarımı tamamladım. Neredeyse 2 yıl sürmüştü ve her şey bitmişti. Evet artık gidebilirdim.
Kafamda araştırıp alt yapısını oluşturduğum bazı düşünceler, planlar vardı, su akar
yolunu bulur derler ya derin bir nefes aldım, o ana kadar yaptığım (kariyer
odaklı) tüm diğer planları bir kenara bırakıp, Avustralya vizesine başvurdum. 3
gün sonra elimde bile değil mailimdeydi hem de 1 yıllık.
Öyle
çok da araştırmadan sessiz sakin olsun, kış ortasında yaz olsun diyerek Brisbane’i tercih ettim. Brisbane’da ilk bir
iki gün kalacağım oteli dahi, Singapur’da aktarma uçağımı beklerken on dakika
içinde internetten belirledim. 7 ocak gecesi Brisbane Havaalanındaydım. Brisbane’da
tam on hafta, beş ayrı yerde yaşayıp ardından Melbourne ve Sydney’i de şöyle
bir görerek Avustralya’dan ayrıldım. Şu an Endonezya’nın Bali Adası’nın Ubud
isimli pirinç tarlaları içinde çok şirin bir köyünde bir Guest House’dayım. 1
ay sonra çıkmak zorunda olduğum için Filipinler’in başkenti Manila’ya bir uçak
biletim, her gün aramazsam yataktan evhamlı rüyalarla uyanıp ilk iş beni arayan
bir annem, belli etmemeye çalışsa da kurulu düzeni en güzel yerinde bozduğumu
düşünerek bana kırgın bir babam, işi gücü bırakıp tatil yaptığımı hatta
avukatlığı bıraktığımı sanan bir çevrem ve yazacak anlatacak çok şeyim var…
Benim
için zor olan karar vermek ve gitmek değil, o kararı uygularken yaşadıklarımdı.
Kendi kendime yazdıklarımı paylaşma sebebim
de asıl bu oldu. Ustalar yazılabilecek her şeyi anlatılabilecek en güzel şekilde yazmış, benim de işte böyle,içimden geçenleri anlatmaya dilim ne kadar dönerse...
Sevgili genç meslektaşım kararınızı canı gönülden kutluyorum.:) Ben meslegin 9.yılında sizinle aşağı yukarı ayni duygularla hiç bir gerekllilik zorunluluk olmadığı halde mutlu olmadığım şehri bırakıp hayatımın aşkı İstanbul'a taşındım.Ben İstanbul'dan uzak çok nefes alamazmışım gibi geldiği için tatillerde kısa süreli sırt çantasıyla tren uçak feribot tekne demeden gezenlerdenim.Yani temelli herşeyi bırakıp gitmeyi bilemem ama geri kalanını tümüyle anlıyorum.Yolunuz açık olsun...
YanıtlaSilTeşekkürler,sevgiler...
SilSevgili Zeynep, izninle "sen" diyorum. adliyelerde karşılaşmışlığımız var sanırım:) bu kararından ötürü seni tebrik ediyorum. anlattıklarını birebir yaşamıştım. ara vermek, soluklanmak, depoyu doldurmak gerek. kimbilir seni ne deneyimler bekliyordur şimdi. her şey gönlünce olsun, sevgiler:)
YanıtlaSilAz çok duydum biliyorum ama bir gün daha çok dinlemek isterim. Teşekkürler,sevgiler...
SilKaybetmeyi göze aldığımızda kazanıyoruz asıl... Kazancın bol olsun Zeynepcim:))))
YanıtlaSilVay be, yaptın demek :)) böyle aniden heyecanlanıp yazdım ama bilmem beni hatırlar mısın? Midilli gezisinde tanışmıştık ( hani karnım burnumdaydı :)) " özgürlük bu olmalı, sürüp giden bir yol " demiş ya Oruç Aruoba. Yolun, şansın açık olsun, sevgiler...
YanıtlaSilAnımsamaz mıyım? :) Teşekkürler sevgiler
Sil